13 Nisan 2010 Salı

1.gün (Yol arkadaşım ve Aksilikler Zinciri Tekirdağ- İstanbul)

Hangi cümleyle başlayıp şu son 2 günümün hikayesini anlatabilirim diye düşünürken kendimi efsanevi Heredot Cevdet gibi hissettim,malum kahvedeyiz ve anlatılması gereken bir hikaye var :)
Hadi bakalım öyle ise toplanın etrafıma dolsun çaylar,kahveler başlayalım...
1.gün (Yol arkadaşım ve Aksilikler Zinciri Tekirdağ- İstanbul)
Cuma günü yarı uykusuz,heyecanlı,diş ağrılı bir gece geçirdikten sonra ,cumartesi sabahı sürekli çaldığı halde ertelediğim alarm sesinin, ısrarlarına dayanamayıp 9'da uyandım,apar topar saat 10:00 daki yolculuğumun başladığı ilk trenime yetişmek için evden ayrılırken ilk aksiliğimi yaşamayıda ihmal etmedim tabiki.Küçük sırt çantama kendi kapasitesinden fazla eşya doldurmaya kalktığım için önce fermuarı sonrada bel bağlacı elimde kaldı . Dönüp çanta değiştirecek vaktim olmadığı için yolda ufak bi tadilatla olayı hallettim ve vaktinden önce gara yetiştim. Bilet bilgilerimi teyit ettirirken,yolun geri kalanında kullanacağım tren hakkındada bilgiler aldım,hani burda TCDD gibi devlet bünyesinde çalışan özelleştirilmemiş,ve büyük bir kurumuda eleştirmek gibi olacak ama,yapılacak işlem çok basit. SADECE VE SADECE WEB TASARIMCINIZA,MATBAANIZA VE GİŞE MEMURLARINIZA AYNI TREN SAATİNİ VERMEK,DÜZENLEMELERİNİZDEN HABERDAR ETMEK...Kullanacağım trenin web sitesinde kalkış saati gece 22:55,elimde yeni basılmış saatlerin olduğu rehberde 20:20 ama bilet üzerinde ve gişelerde 18:35... Bileti aldıktan sonra kafam öyle karıştıki,yapılacak tek şeyin mümkün olduğunca erken gidip çaresiz beklemeye başlamak gibi gözüktü gözüme...
Gardaki memurunda yardımlarıyla aslolan saati öğrendimde içim rahat bir şekilde binebildim trene...Binmeden önce gişe görevlisi ile yaptığımız sohbettede epey gözüm korktu başta,Ankara kadar tren hattının elektrikle çalıştığını,Ankaradan sonra normal hatta geçildiğini ,elektrikli sistemin olmadığını sohbetin sonunda söyledi:) Sohbetin başında ise ''Allah sabır versin çekilecek yol değil ,ben en son gittiğimde 20 saat dediler,25 saatte vardıkla'' başladı cümlesineki, ben eyvah ne yaparım,buluşma saatinede yetişemem,bileti diğer ekspreslerle değiştirsemmi ki yoksa vazgeçsemmi,nasılolur nasıl ederimin derdine düşmüştüm bile...Taki görevlinin Tatvandan bahsettiğini anlayana kadar :)
Yaklaşık 3 saatte ,yarı uyuyarak yarı etrafa bakınarak İstanbula vardım,trende birkaç gün önce okumaya başladığım,kendime yol arkadaşı edeceğim Irene Nemirovsky'ın Fransız Süiti adlı kitabıda çantadan çıkmayınca uyumak zorunda olmaktan başka bir şeyde gelmedi açıkcası elimden :)
Böylelikle İstanbul'a iner inmez 18:30daki tren saatime kadar vaktimi nasıl değerlendireceğimde belirlenmiş oldu,Sirkecide kitapcılar dolaşılacak yeni bir yol arkadaşı aranacaktı :) Tabi dahada iyisi oldu,Sirkeci civarındaki kitapcılar kesmeyince bünyeyi,yaptığım kısa Kapalı çarşı turu sırasında ,o sokak senin bu sokak benim gezerken Sahaflar Çarşısının büyülü kapısında buldum kendimi...(Sahafların,2. el kitap satan kitapçıların yeri hep özeldir bende,tabi o başka bir konu...Lafımız uzamasın :) )
Kendime yeni bir yol bir arkadaşı seçtim,seçerkende epey zorlandım açıkcası,başka bir zaman diğer arkadaşlarıda kitaplığıma katmak için ,koca bir günümü Sahaflar Çarşısına ayırmak farz oldu :)
Yol arkadaşım epey yıllanmış,anlatacaklarını dinlemek için tren saatine kadar beklemek zorundaydım.. (Stephen King-Kujo (1982-1. Baskı) Çantamdaki en güzel yere yerleştirdikten sonra,Sirkecide bir arkadaşın çayını içtim,Eminönünde gazetecilere ve turistlere güvercinlerle oynayarak poz veren bir miniğin şirinliklerini seyrettim ve yavaş yavaş Kadıköy vapuruna binmek için iskeleye geçtim...Vapurdada sevgilisinin duyarsızlığına kızan liseli bir kızı teselli etmek,'' Burası çok büyük,çok yürüdük bir daha İstanbula gelmeyelim ablamı ziyarete'' diyen ufak bir kızın serzenişlerine,''gezmekten anladığın sadece alışveriş merkezine gidip,hamburger yemek dimi senin,bu kız nasıl yetişiyor böyle anne'' diyen ablasıyla kafa kafaya verip ani gelişen bir sohbetle yeni jenerasyonu eleştirmek düştü payıma...

Devamı yorgunluğumu tamamen üstümden attığımda :)
F and D'nin F'si....
Sevgiyle Kalın...

2 yorum: